Friday, July 1, 2011

Ayşe Özyılmazel hamile mi?

Gecce yazarı İzzet Çapa bugün ki köşe yazısında Ayşe Özyılmazel ile ilgili çok çarpıcı bir yazı yazdı İşte o yazı;

yşe ile Ali’nin düğününe gitmek için havaalanında Bodrum uçağını bekliyoruz… İki gün içinde yaşanan baş döndürücü gelişmeleri düşünüyorum bir yandan da… Ayşe ile ilk röportajı yaparken, bunun bir bomba olduğunun farkındaydım ama bombanın etkisinin bu kadar büyük olacağını ben bile düşünmemiştim… Söyleşinin yayınlandığı Gecce.Com, ilk günde 17 bin kere tıklanmış… Magazin sevmeyiz, dizi izlemeyiz, sadece belgesel izleriz ya…

***

Uçağın ilk anonsu yapılıyor… Aaa… Celal ve Şebnem Çapa da orada… Celal, her zamanki muzipliğiyle "Oh gecce hayatı senden kurtuldu, gazeteci oldun, onlar düşünsün artık" diyor. Arkasından "Şaka, şaka" diye ekliyor: "Okudum röportajı , iyiydi"

“Ne diyorsun bu evlilik için” diyorum. Amacım, yanındaki yengemden de bir yorum almak. Ama Celal ağzını açmadan, Şebo lafı onun ağzına tıkıyor: "İnsanların ünlü de olsa özel hayatları bu kadar sorgulanmamalı, aşk çok özel bir duygu, kişilerin ne yaşadığını bilmeden hele ki aşkı yorumlamak çok yanlış. Herkese mutluluklar dilemek düşer bu işte" diyor… O muzip şakacı Celal Çapa bile bu konuda şakaya yer vermiyor. "Aşk ve evlilik ciddi bir konudur" diyor .

Bu arada Celal’den ağabeyim Ahmet Çapa'nın rahatsızlığını öğreniyor ve üzülüyorum. Karaciğeri ilgili bir sorunu varmış… Hayat nasıl da paradokslarla dolu… Kimileri mutluluğun peşinde, kimileri yaşam mücadelesi veriyor. Kimileri de üzerine vazife olmayan her konuya balıklama atlıyor…

***

Dün Kanaltürk’te Müge Dağistanlı ve Gülşen Yüksel’in sunduğu 2. Sayfa programında , opera sanatçısı Hakan Aysev’i gördüm… Ali ile Ayşe’nin evlilikleri üzerine ciddi yorumlar yapıyordu… Ne zaman evlilik uzmanı olmuş anlayamadım… Aslında Medyatava’daki şu manşet her şeyi ne güzel özetliyordu: “Ali Taran ile Ayşe Özyılmazel’in evlilik haberi siyasi gündemi bile solladı, köşe yazarları konuya müdahil oldu…”

Gerçekten de, Türkiye’de mecliste yemin krizi yaşanıyor, Yunanistan karışmış, İngiltere’de 50 bin kamu çalışanı hükümetin emeklilik haklarını tırpanlaması ve maaş kesintisi planlarını protesto etmek için ayaklanmış… Millet Ayşe ile Ali’nin peşinde… Yanlış anlaşılmasın bu, tabii ki önemli bir haber ama hani biz magazine burun kıvırırdık?

Neyse fazla ukalalık yapıp canınızı sıkmayayım… Bu arada Serdar Güzelaydın’ı görüyorum. O da, Celal ve benim gibi düşünüyor “Geçmişi bir yana bırakmalı insanlar. Mutluluğu buldun mu anı yaşamalısın. Bir ay, bir gün, bir saat bile de olsa o yakaladığın anı bırakmamalısın" diyor.

Derken telefonum çalıyor, Hande Ataizi “Limonata'da yer var mı?” diye soruyor. Bir yandan hayat devam ediyor işte… Hande’ye de soruyorum “ne düşünüyorsun” diye. Yanıtı aynen şöyle “Kızıyorum bu tip konulara giren insanlara, onlar mutluysa bana ne, sana ne, hatta kime ne! "


***

Rastlantıya bakın ki Ahmet Hakan da aynı şeyi yazmış…“Onlar evleniyorlarsa bana ne, sana ne, kime ne?” Hande herhalde onu okumuş olmalı… Arıyorum Ahmet’i “soru sorma. ben yorumumu yaptım.” Ama kaşıyorum olayı zorlada olsa tekbir cümle alıyorum…” Mutluluklar Ayşe ve Ali’ye. Dedim ya, bana ne? Sana ne? Kime ne?... Ayrıca Ertuğrul Özkök de bugün yazısının tümünü bu konuya ayırmış… Valla büyüksün deli kız Ayşe…

***

Havaalanına gelirken, yol bitmek bilmedi. Mert Jacobs hiç susmadan konuşuyor. Tanrının şanslı kuluymuşum ki, Mert’in telefonu çalıyor , arayan Demet Akalın… Yine aynı konuyu konuşuyorlar. Demet; "Kuru kuru bir kına geccesi olmadı “ diyormuş “Döndüğümüzde elimize tekrardan kınalar yakıp kutlayalım. Usulüne uygun olsun her şey”

***

Mert, konuları kurcalamaya bayılır, bunun da üzerine gitmeye karar verdiği belli. Eda Taşpınar'ı arıyor ve araştırmacı gazeteci edasıyla soruyor. Eda‘da benzer şeyleri söylüyor:"Size ne, kime ne, umarım Ayşe çok mutlu olsun. Siz de susun artık" diyor.

***

Bakıyorum Çapamag’cileri bir gazetecilik merakı sarmış. Burak da Burcu Esmersoy'u aramış. Burcu "Allah mesut etsin" diye başlıyor lafa. O sırada tesadüfen arkadaşlarıyla o konuyu konuşuyormuş "İkisi de çok şeker insanlar, yaş farkı diye de bir şey yoktur, önemli olan beyinler" diyor.

***

Nihayet Bodrum’a son çağrı yapılıyor. Çıkış kapısına doğru ilerlerken Feryal - Kemal Gülman çiftiyle karşılaşıyoruz. İkisini de hem çok severim hem de sık sık ağırlarım mekanlarımda… Acaba gidip sorsam mı? Burak "Aklınıza bile getirmeyin" diyen gözlerle bakıyor, Sarp ise tam bir şeytan… "Haydi haydi" diye fişekliyor beni bakışlarıyla… Sarp'ın gözlerini dinliyor beynim . Yanlarına yaklaşıp; "Feryal Hanım" diyerek giriyorum ve bu evlilik konusunda ne düşündüklerini soruyorum. Beni kırmıyor ama cevap verirken oldukça temkinli: "Biz de yaş farkı olan bir çiftiz. Çok güzel ve mutlu bir beraberliğimiz var. Ama lütfen benden bir yorum isteme, Ayşe'yi gördüğünde mutluluklar dileğimi ilet" diyor.

***

Sonunda havalanıyoruz… Aaa… Yanıma Selda Uskan düşmüş… Şanslı günümdeyim galiba… Çünkü Selda, Ali Taran’ın neredeyse reklamcılığa başladığı günlerden beri arkadaşı… Hemen açıyorum konuyu, onun yorumu önemli çünkü çok yakından tanıyor Ali’yi… Yapılan haksız eleştirileri soruyorum. Anlaşılan o da dolmuş, başlıyor anlatmaya:

“Hüküm vermeden önce insanların Ali’yi çok iyi tanımaları gerekir. Tanısalardı her şeyden önce iyi yürekli bir adam olduğunu bilirlerdi. Yine bilirlerdi ki, Ali bu berbat hastalığın ilk gününden beri, günümüzde hiçbir kocadan beklenmeyen şekilde karısına ihtimam göstermiş, ona çiçek gibi bakmıştır. Ayrıca Ali, 58 yaşındaki mahalle bakkalımız olsaydı, ondan eşine hastalığı boyunca bakmasını bekleyebilirdik. Ama bu adam sanatçı. Ülkenin en büyük tasarımcısı. İşi gereği sorunsuz ortamlar gerekir. Ve en önemlisi yüreğinin çarpması… Bu yüzden olayları eleştirirken, olayın kahramanlarının hayattaki duruşlarını da göz ardı etmemek gerekir”

***

Bodrum’a iniyoruz, havaalanı dolu ama sokaklar bomboş nedense… Nereye gitti bu insanlar? ShipAHoy’a uğruyoruz… Murat Boz ve Eliz de oradalar. Murat "Benim bir yorumum yok, ben sadece Ayşe ve Ali’ye düğün hediyesi olarak ‘Sonsuz Aşk’ adlı bir şarkı yapıyorum" Biraz mırıldanıyor… Harika bir şarkı doğacağa benziyor…

***

Sonra 130 bine yaklaşan takipçisi ile Türk Tweeti ve edebiyatının bence kraliçesi Puccaa’yi arıyorum. Yine yorumuyla hayran ediyor bana kendini "Ayşe Özyılmazel, Ali Taran'la bir ayda tanışıp, evlenmeye karar verip, bir de üstüne yüz görümlüğü olarak Range Rover almış... Bu konu hakkında konuşmam gerekirse, ııı şey, ay devam edemicem, kaderime ağlamaya gidiyorum.." Bakıyorum yazıyordu bu iletiyi sayfasına daha sonra…

Kıkır kıkır gülüp kapıyorum telefonu ama beş dakika sonra bu kez o arayıp son yorumu patlatıyor. “Ayşe'nin orasına burasına sürtünelim bari, balı geçsin bize. Bir ayda evlenmeye karar vermek maşallahh.. Ben de hala sene geçecek, adamı nikah masasına oturtmak için uğraşayım, Range Rover'dan vazgeçtim, adam iki poğaça alsın gelsin kahvaltıda diye incelik bekleyeyim peheyyyy... "

***

Telefonlar susmak bilmiyor… Bu sefer arayan Habertürk’ün önemli yazarı Rahşan Gülşan…” Nerde buluşalım düğüne giderken?” derken lafı ağzına tıkıyorum. Ve ben sormadan tüm olaya noktayı koyuyor “Sosyal ağın başına geçti mi, ahlak gurusu herkes. Bırakın insanlar mutlu olma ihtimalinin peşinden koşsunlar. İlk taşı da günahsız olanımız atsın”

***

Benden bu kadar…. Düğünle ilgili yazı filan beklemeyin artık… Gazeteci ağabeylerim, ablalarım hepsi orada… Onların yazdıklarıyla yetinin…

NOT : Gelelim yazının başlığına… Röportajdan sonra gelen yüzlerce mail ve onlarca telefon hep aynı şeyi soruyordu: Böyle apar topar evlendiğine göre Ayşe hamile mi? Altını çizerek söylüyorum, Ayşe hamile değil ama önümüzdeki günler onun mutluluğuna ve bir çok olaya gebe…

No comments:

Post a Comment