Showing posts with label genetik. Show all posts
Showing posts with label genetik. Show all posts

Tuesday, June 26, 2012

Bir ayda hayalinizdeki kalçaya kavuşun.

Kalkık, selülitsiz, sıkı kalçalar! İmkansız değil, ama biraz çaba istiyor. Bir ay boyunca, günde sadece 15 dakika harcayarak hayalinizdeki bikini poposuna kavuşabilirsiniz.

Size arkasında: Jennifer Lopez, onu alt ünlüdür
Jennifer Lopez
Yoğun iş yaşamı ve ofis hayatından kalçalarımız da nasibini alıyor; oturmaktan artık iyice düzleştiler! Zaten genetik yapımız itibarıyla bir Jennifer Lopez duruşu sergileyemediğimiz aşikar. Öyleyse, biraz çabayla bunu başaracağız; güzel kalçalara giden altı yolu hemen takip edin! MAC Kanyon’dan fitness eğitmeni Figen Yorgancıoğlu, haftanın dört günü 15 dakika ayırarak yapacağınız bu altı hareketle, hedefe bir ayda ulaşabileceğinizi söylüyor!
Static Lunge
1. Sağ bacağınız önde, sol bacağınız arkada olacak şekilde ayakta durun. Hafifçe dizlerinizin üzerinde eğilin ve bacaklarınızı bu açıyla sabitleyin. Önde kalan diziniz, ayak parmak ucunu geçmemeli.
2. Ellerinizi birbirine kenetleyerek, önünüzde tutun.
3. Bu pozisyonu koruyarak, bedeninizi yavaşça yukarıya doğru kaldırın.
4. Hareketi 20 kez tekrarlayın. Hareketin verimliliğini artırmak için, her iki bacağınıza dönüşümlü olarak ikişer set uygulayabilirsiniz. Çalışan kas grupları: Ön bacak, kalça kası ve arka bacak 
 Egzersiz düzgün vücutlu alt şekil oymak için sadece bir yoludur
One Leg Deadlift
1. Ayakta durun ve ardından 90 derece açıyla yere doğru eğilin.
2. Sağ bacağınızı kaldırın ve sol bacağınızın üzerinde, diziniz hafif bükülü pozisyonda durun. Vücudunuzu öne doğru indirirken sağ kolunuzla ileriye doğru uzanıp tekrar yukarıya kalkın. Hedef, vücudunuzu düz bir çizgiye getirene kadar öne eğebilmek!
2. Başlangıç için tamamen düz bir çizgi olabilmeyi hayal etmeyin ve yapabildiğiniz açıları tercih edin.
3. Hareketi her bacak için 20 kez tekrarlayın. Hareketin verimliliğini artırmak için her iki tarafa ikişer set uygulayabilirsiniz.
Çalışan kas grupları: Arka bacak, kalça ve omurga 
Side Kick
1. Matınızı yere serin. Sağ tarafınıza doğru matın üzerine yatın. Sağ kolunuzu, omzunuzun altına dik açıda gelecek şekilde yerleştirin ve havaya doğru kalkın. Sol elinizi belinize koyun.
3. Sağ bacağınızı dizinizden büküp geriye doğru uzatın. Sol bacağınızı yere paralel şekilde havaya kaldırın.
4. Sol bacağınızı aşağı ve yukarı hareket ettirin. Bacağınızı yere tam değdirmeden başlangıç pozisyonuna dönün. Bu hareketi sol bacağınız için minimum 20 kez tekrarlayın ve sağ bacağa geçin. 2 set uygulayın.
Çalışan kas grupları: Kalça kası, arka bacak ve merkez kaslar 
Split Squat 
1. Bu hareket için yardımcınız bir sandalye olabilir. Sağ bacağınızı arkanıza alın ve sandalyenin üzerine koyarak sabitleyin.
2. Sol bacağınız yerde ve hafif bükülü olmalı. Sol bacağınızın üzerinde, diziniz ayak parmak ucunu geçmeyecek şekilde, yavaşça sandalyeye oturacakmış gibi bedeninizi aşağıya doğru indirin. Sağ ayağınız denge sağlamak için size yardımcı olurken, vücut ağırlığınızı sadece öndeki bacağınıza bırakın.
3. Yukarı kalkarken diz ekleminizi tamamen düz hale getirmeden, harekete akıcı şekilde devam edin.
4. Her bir bacak için 20 kez tekrarlayın. Hareketin verimliliğini artırmak için, her iki tarafa ikişer set uygulayabilirsiniz.
Çalışan kas grupları: Kalça kası, ön bacak ve arka bacak 
 Raquel Welch hairdo! Tamara Ecclestone shoots her charity calendar at the Perivolas Hotel in Santorini, Greece
Squat With Miniball 
1. Önce dizlerinizin arasına orta büyüklükte bir top koyun.
2. Omurganız dik şekilde, bacaklarınızın arasındaki topu sabitleyecek kadar dizleriniz birbirine yakın, oturma pozisyonuna gelin. Kollarınızı yere paralel olarak uzatın.
3. Dizlerinizin arasındaki topu hafifçe sıkıştırın. Hareketi minimum 20 kez tekrarlayın. Her iki ayak için ikişer set uygulayın.
Çalışan kas grupları: Bacak içi, kalça kası ve ön bacak 
One Leg Pelvic Bridge 
1. Matı yere serin ve sırtüstü yatar pozisyona gelin. Ellerinizi yanınıza uzatın.
2. Sağ ayağınızı yere basarak dizinizi 90 derece kırın. Sol ayağınızı dizinizden bükerek yere paralel olarak havaya kaldırın. Bu sırada bedeninizi de yukarı doğru ittirin. Sol bacağınızı yukarıda sabit tutun.
3. Kalçanızı yerden yukarıya doğru kaldırıp indirirken kalçanızın yere değmemesine dikkat edin.
4. Hareketi, dönüşümlü olarak her bacak için 20 kez tekrarlayın. Hareketin verimliliğini artırmak için her iki tarafa ikişer set uygulayabilirsiniz.
Çalışan kas grupları: Kalça kası ve arka bacak 
Sadece egzersiz yetmez!
Egzersiz yaparken dikkat etmeniz gereken önemli noktalar var:
• Tüm hareketlerde omurganızı dik tutmaya özen gösterin. Hareketleri uygularken nefes alıp vermeniz,  kalp atış sayınızı dengeler. Hareketin zorlandığınız kısmında mutlaka nefes alıp veriyor olun.
• Egzersizlerle beraber haftanın üç-dört günü, 20 ile 60 dakika arasında yapacağınız kardiyovasküler egzersizler (orta tempolu koşu, yürüyüş, bisiklet, aerobik programlar) hedefinize ulaşmanızı hızlandıracaktır.
• Özellikle direnç egzersizlerine başladıktan sonra, yeterli miktarda su ve sıvı tüketmeli ve protein değeri yüksek yiyecekleri ana yemek olarak tercih etmelisiniz. 

Monday, June 25, 2012

Çevre baskısı şişmanlatıyor.

Toplum baskısı, bazen farklı dinler, bazen cinsel tercihler, bazen de farklı sebeplerle ayrımcılığı körükleyebiliyor. 

Bir poz çarpma: Dört yarışmacılar gururla eğrileri gösterilecek

Dilara Koçak

Şişman bireylerin de böyle bir baskı altında olduğunu hatırlatmak isterim...
 
Zayıf ve daha çekici vücuda sahip bir bireyseniz bunu fark etmediniz ki aslında bu normal, çünkü bu ayrımcılık çok belirgin olmayan bir şekilde yapılıyor. Sosyal ortamlarda veya iş görüşmelerinde maalesef diğerlerine göre daha formda olan bireylerin tercih edildiğini ortaya koyan pek çok durum var. Eğer fazla kilolu veya şişmansanız bu konudaki farkındalığınız, bazı şeyleri herkesten fazla görmenize neden olur. Toplum, şişmanlığın normal olmadığını maalesef pek çok şekilde ifade ediyor. Fazla kilosu olan çocuklar bile, daha okul günlerinin başından itibaren arkadaşlarının alaylarına maruz kalabiliyor.
 
Bu kısır döngüyü kırmak zor
 
Peki ama bu sosyal baskının sonucu ne oluyor? Bu, kilolu insanlara yardımcı mı oluyor? Tabii ki hayır, üstelik tam tersi etki bile yapabiliyor. Kilo almanın özellikle obezitenin temelinde genetik kalıtım ve klinik tablonun yanı sıra duygusal yemenin de etkili olduğu düşünülürse bu baskı, kilo sorunu olan kişiler üzerinde olumsuz etki yapıyor. Bireylerin ayrımcılığın farkında olarak hissettikleri olumsuz duygular, onları daha çok yemeğe yönlendirebiliyor. Yedikçe kilo alıyor, suçluluk ve pişmanlık duygularına kapılıyor, toplumun baskısını daha çok hissediyorlar. Kırılması gittikçe zorlaşan bir kısır döngü başlıyor. En kötüsüyse, bu baskı sonucu kilo sorunlarının sağlıksız diyetlerle giderilmeye çalışılması. Bu sağlıksız diyetler ‘başarılı’ olursa kişi sağlığını yitiriyor.
 
Özgüven aşılamak gerekiyor
 
Unutmayın ki sizin farkına bile varmadığınız bir bakışınız, surat ifadeniz, imalı bir lafınız veya iyi niyetle söylenmiş bir sözünüz, karşınızdaki insanda çok derin bir etki bırakıyor olabilir.
 
Kilo sorunu olan kişilerin mucizevi diyet arayışından çok özgüvenleri üzerine gidilmesi gerekiyor. Obezitenin psikolojisini irdeleyen araştırmacılar, terapi desteği ve bireyin çevresinin çok önemli olduğunu bildiriyor. 
 
Herkes üzerine düşeni yapmalı; eğer eşiniz, çocuğunuz, anneniz veya arkadaşınız kiloluysa, ona gerçekten yardımcı olmak istiyorsanız bunun yolu, bozuk plak gibi sürekli ‘kilo vermesini’ söylemek olmamalı. Kimse kimseyi sadece bu konuda değil hiçbir konuda yargılama hakkına sahip değil. Özellikle "güzellik" öylesine göreceli ve zamana endeksli bir kavram ki, olayı rakamsal boyuta indirmek en ilkel durum olarak karşımıza çıkıyor.
 
 
Pöpüler diyetlerin tuzağına düşmeyin
 
Bireylerin fazla yeme sebeplerini veya bozuk yemek yeme davranışlarını (ya hep ya hiç gibi veya tabağındakini sonuna kadar yeme, kutunun tamamını tüketme gibi) anlayarak çözüme gitmek gerekir. Durum, dışarıdan göründüğü kadar kolay olmayabilir. Araştırmalara göre obez bireylerin yüzde 25-30’unda klinik depresyon gözlenebiliyor. Bazen depresyondan kaynaklı obezite gelişirken, bazı vakalarda duygu durum bozukluğu, yemeğe sebep olarak obeziteyi tetikliyor. Her iki tabloda da bireyin diyet veya egzersizle başarılı sağlaması mümkün olmuyor. Bireyin mutlaka terapi desteği alması gerekiyor. Herkes ince olmak zorunda değil diye hep söylüyorum. Her bireyin kendini iyi hissettiği bir kilosu olabilir, bu ideal ölçülerden farklı da olabilir, kalıplar herkese uymayabilir. Neticede toplum, mutlulukla ince olmayı aynı kefeye koyuyor. O nedenle de, insanlar tüm yaşam sorunlarının çözümü için mantıken diyete başvuruyor. işte bu noktada kilo vermek uğruna popüler diyetlerin tuzağına düşmemek gerektiğinin önemle altını çizmek istiyorum.

Wednesday, June 20, 2012

Yenidoğanda 5 ‘acayip’ normallik

Kıpkırmızı, şiş vücutlu ve kocaman kafalı mı? Hemen endişelenmeyin! Yenidoğanınızın 'acayip' görünen hallerinin pek çoğu doğal gelişiminin bir parçası…

Dee Crawford
Yenidoğan bebeğiniz, hamileliğiniz boyunca özenerek baktığınız bebek fotoğraflarına benzemiyor mu? Aldırmayın! 6 hafta sonra, o kartpostallardaki muhteşem bebeklere benzemeye başlayacak. Siz bu dönemde yenidoğanın 'acayip' normal hallerini bilin yeter. Çünkü bebeğinizi tanımanız, anneliğe uyum sağlamanızı kolaylaştıracak.
Zayıf mı toraman mı?
Eğer bebeğiniz zamanında doğmuşsa kilosu, 3.000-3500 gram arası olacaktır. Eyvah, benimki  daha zayıf diyorsanız, üzülmeyin! Çünkü normal alt sınırın 2 bin 500 gram olduğu kabul ediliyor. Tabii üst sınır olarak kabul edilen 4000 gramdan fazlaysa, toraman bir bebeğiniz var demektir.
Selvi boylu mu?
Uzun boylu bir bebek olup olmayacağına karar vermek için çok erken. Bebeklerin boyu 1 yaşından sonra genetik kodlarına göre uzar. Zamanında doğmuş bir bebeğin 50 cm civarında olacağını bilmeniz yeterli. 2 santim kısa ya da 2 santim daha uzun olması da normal kabul ediliyor.
Kafası çok mu büyük?
Yanılmıyorsunuz, kesinlikle haklısınız! Bebeklerin beden oranı yetişkinlerden farklıdır. Başı bedenine göre daha büyük. Zaman içinde oranı değişse de bu büyüklük, çocukluk çağında da devam edecek. Ama şimdilik siz, yenidoğanların baş çevresinin ortalama 35 cm, normal ölçü aralığının ise 33-37 cm olduğunu bilmelisiniz.
Yumurta kafa mı? Sipsivri ya da tostoparlak...
Bebeğinizin başının görünümü, doğum şekline göre değişebilir. Sezaryenle dünyaya gelen bebeklerin başı, genellikle yuvarlak görünümdedir. Bazı normal doğumla dünyaya gelen bebeklerin ise kafası sivridir. Bunun nedeni; doğum kanalının biraz dar olmasından başka bir şey değil. Ama sakın öyle kalacak sanmayın. Yatış pozisyonuna dikkat ederseniz birkaç ay içinde yumurta kafalı bir bebeğiniz olur.
Başı çok yumuşak!
Tepesinde, saçlı derinin hemen altındaki yumuşak kısımları fark ettiniz: Elinizle dokunduğunuzda sanki  kalp atışını hissediyorsunuz. Bu bölgelerin ismi, 'bıngıldak'tır. Bıngıldakların çapları bebekten bebeğe farklılık gösterir ve kafasının arka kısmında bulunan küçük, arka bıngıldaklar 2-6 ay arasında kapanır. Kafanın tam üstünde bulunan büyük bıngıldağın kapanması 18 aya dek sürer. Sizin yapmanız gerekense, çarpmalardan korumak.

Thursday, May 31, 2012

Erkekleşen kadının sonu kellik mi?

Gerek iş gerekse evlilik yaşamında üstlendiği sorumluluklar kadını maskulen hale getirirken, stresin tetiklediği ‘’testosteron” hormonu da kadına saç kaybettiriyor.

Erkekleşen kadının sonu kellik mi?
’Erkekleşen Kadının Sonu Kellik Mi?’’ olacak sorusunu Akademi  Saç Terapi Merkezi Saç Sağlığı Uzmanı (Trikolojist) Evrim Bayraktar’a yönelttik ve şu uyarıyı aldık: ‘’Saç dökülmesi fark edildiği anda geç kalmadan bir uzmandan bilgi ve profesyonel destek almak gerek’’

Günümüzde kadınlar hem erkekler kadar yoğun çalışıp hem de ev ve çocuklarla ilgili sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyor. Her şeyi aynı anda yapmaya çalışırken de bünyesini fiziksel ve duygusal olarak zorluyor. Akademi Saç Terapi Merkezi Saç Sağlığı Uzmanı (Trikolojist) Evrim Bayraktar yorucu tempoyla birlikte gelişen stresin saç üstündeki olumsuz etkisi en çok iş hayatına aktif katılan kadınlarda gözlemlendiğini söyledi. Bayraktar, günlük stresin saç sağlığını olumsuz etkilediğini belirterek, ‘’Stresin günümüz insanını pek çok açıdan etkilediği artık herkesçe bilinen bir gerçek. Stres vücut dengemizi etkileyerek, farklı açılardan saçın sağlıklı seyreden yaşam döngüsünü değiştirebilmektedir. Stres hormonların çalışma dengesini değiştirebildiği için, saç kaybında da etkili bir faktördür. Testesteron hormonuna duyarlı saç yapısı, hormon düzeyindeki değişimlere yağ salgısını artırarak tepki verir. Bu nedenle stres altındayken saç derimiz daha çok yağlanır, bu yağ salgısıyla saçlı derinin gözeneklerinin tıkanma riski artar ve saçı besleyen kanallar daralabilir. Ayrıca, fiziksel ve duygusal baskı altındayken  Vücudumuz stres altındayken, bu durumla mücadele edebilmek için adrenalin salgılamaya başlar. Bu hormon da bizi daha cesur ve daha güçlü yapar. Ancak bu hormonun salgısıyla birlikte erkeklik hormonu “ testosteron” da artmaya başlar. Bu durumdan en çok kadınlar etkilenir. Kadınlarda, eğer  genetik bir yatkınlık da varsa, testosteron hormonun baskın hale gelmesiyle, saç dökülmesini meydan getiren saç kılıfı içindeki kimyasal reaksiyonlar artar ve sonuç artan saç dökülmesi olur.’’

Saç Dökülmesi Kadınlarda Ciddi Artış Gösterdi

Stresin saç üstündeki olumsuz etkisi en çok iş hayatına aktif katılan kadınlarda gözlemleniyor. Akademi Saç Terapi Merkezi Saç Sağlığı Uzmanı (Trikolojist) Evrim Bayraktar kadınlarda saç dökülmesi ciddi bir artış olduğunu belirterek;’’  Eskiden kadın evde oturup, çocuk doğuruyor, yemek pişirirdi. Günümüzde kadınlar erkekler kadar yoğun aynı zamanda hem evle hem çocuklarla ilgilenip, her şeyi aynı anda yapmaya çalışıyorlar. Kadınların bünyesini hem fiziksel hem duygusal olarak zorlayan bu yorucu tempo sonucu, son yıllarda kadınlarda görülen saç dökülmesi ciddi bir artış göstermektedir.’’ dedi.

Erkekler de Kelleşiyor!

Saç Sağlığı Uzmanı Evrim Bayraktar stresin erkeklerde de saç kaybını hızlandırıcı etkiler gösterdiğini belirterek sözlerine şöyle devam etti: ‘’Özellikle erkek tipi– genetik- saç kaybı yaşayan kişilerin; sınava hazırlık, askerlik, yoğun ve uzun saatler süren iş temposu gibi fiziksel ve psikolojik olarak zorlandıkları dönemlerde saçları daha yoğun dökülür. Bununla beraber, ağır bir hastalık, geçirilen bir ameliyat, aşırı duygu yüklü ruhsal durumlardan (boşanma, ölüm, ayrılık vs. gibi) belli bir süre sonra aşırı saç dökülmesi görülebilir. Önlem alınmazsa, dökülmenin kişide yarattığı olumsuz duygu ve düşünceler beraberinde artan endişe veya depresyon aşırı stres hormonu (adrenalin gibi) salgılanmasını tetikleyerek dökülmeyi ısrarlı hale getiren bir kısır döngü oluşturur.’’
Sonuç olarak aşırı stres ;

1.“Telogen effluvium” adı verilen geçici saç dökülmelerine sebep olabilir. Yoğun saç dökülmesinin görüldüğü bu dönemde stres, saçın uzama evresini sonlandırarak, saçı dökülme evresine sokar ve günlük yüzlerce teli bulan bir dökülme başlar. Saçlarda dökülme 6-12 hafta devam edebilir (önlem alınmazsa daha uzun da sürebilir). Saç hacminde genel bir azalma olur ve saçın en fazla %50 si bu dökülmeden etkilenir. Bu şekilde dökülen saçların büyük oranda geri dönüşü vardır.
2. Saç kaybı sebebi genetik yatkınlık, hormon dengesizlik, metabolik rahatsızlık ve ya baışıklık sistemi rahatsızlığı olan kişilerde stres saç kaybını hızlandırıcı etkiye sahiptir.
3. Hali hazırda saç kaybı olan kişilerde stres yaşam kalitesini negatif yönde etkiler ve var olan saç dökülmesinin kötüleşmesine sebep olur.
4. Asıl saç kaybı sebebinizi maskeleyebilir. Kişi 3 aydan fazla süren saç dökülmesini sadece strese bağlar ve önlem almayabilir. Ancak dökülmenin arkasında daha ciddi sebepler olabilir. Bu nedenle saç kaybını yaratan gerçek sebebin araştırılması önemlidir. Saç dökülmesi ancak onu ortaya çıkaran negatif durum düzeldiğinde dengelenecektir.
Yoğun stresin saç üstündeki olumsuz etkilerini azaltmak için, dengeli beslenmeli, spor yapmalı ve en önemlisi de saç dökülmesi fark edildiği anda geç kalmadan bir uzmandan bilgi ve profesyonel destek almak gerekir.

Tuesday, May 22, 2012

Alınan her kiloyla kısırlaşıyoruz!

Türkiye’de erkeklerin yüzde 21’ini kadınların ise yüzde 42’sini tehdit eden obezite kısırlık nedenleri arasında yer alıyor.

smile
EuroFertil  Tüp Bebek Merkezi kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Hakan Özörnek, çocuk  sahibi olamayan çiftlerde incelenen noktalardan birinin kilo problemi olduğunu söyleyerek, “Obezite adet düzensizliğinin yanı sıra yumurtlama problemine sebep oluyor. Dolayısıyla doğal yolla gebelik oluşmasını engelliyor” dedi

Sağlık Bakanlığı'nın başlattığı ‘Obezite ile Mücadele Eylem Planı’ batılı ülkelerin sorunu olarak bilinen aşırı şişmanlık hastalığının Türkiye'de de ciddi boyutlara ulaştığını bir kere daha gösterdi. Türkiye’de erkeklerin yüzde 21’ini kadınların ise yüzde 42’sini tehdit eden obezite pek çok hastalığı da beraberinde getiriyor. Yaşadığımız çağın koşullarında sıkça karşımıza çıkan kısırlık ise obezitenin tetiklediği sorunlar arasında üst sıralarda yer alıyor. EuroFertil Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Hakan Özörnek, çocuk sahibi olamayan çiftlerde incelenen noktalardan birinin kilo problemi olduğunu söyleyerek, “Obezite adet düzensizliğinin yanı sıra yumurtlama problemine sebep oluyor. Dolayısıyla doğal yolla gebelik oluşmasını engelliyor” dedi. 

FAZLA YAĞ HÜCRESİ OSTROJEN DENGESİNİ BOZUYOR
Fazla sayıdaki yağ hücresinin ostrojen dengesini bozduğunu, yüksek miktardaki ostrojenin ise yumurtlamayı engellediğini ifade eden Dr. Özörnek, şu bilgileri verdi: “Yüksek vücut kütle indeksi lokal endokrin ve metabolik bozukluk yaparak küçük yani olgunlaşma problemi olan yumurta gelişimesine sebep olur. Artan kilo ile gelişen hiperandrojenizm (vücutta testesteron gibi erkeklik hormonlarının artması) ve yumurtlama bozukluğu doğal gebelik şansını düşürür. Gebe kalmak için en ideal vücut kütle endeksi 21 - 29 dur. Yapılan çalışmalarla obez kadınların yüzde 5 oranında kilo kaybetmesiyle adet düzensizliği vakaların yüzde 60’ında bu problemin ortadan kalktığı ve adetlerin tekrar düzene girdiği belirlenmiştir.”

ŞİŞMAN ERKEKLERDE TEHLİKEDE

Dr. Özörnek şişmanlığın sadece kadınları değil, erkekleri de etkilediğine dikkat çekti. Yapılan çalışmaların şişman erkeklerin sperm kalitelerinin düştüğünü belirten Dr. Özörnek, sözlerini şöyle sürdürdü: “ Yapılan çalışmalarda şişman erkeklerde sperm kalitesinde düşüklükler olduğu tespit edilmiştir. Normalde erkeklerde yağ dokusundan ostrojen hormonu az miktarda salgılanmaktadır. Obez erkeklerde yağ dokusunda testesteronun östrojene dönüşmesi artar ve dolayısıyla testesteron azalır ve buna bağlı olarak da sperm kalitesi düşer. Fazla kilosu olan erkeklerde hormon düzensizlikleri ideal kiloya sahip olanlara göre daha yüksektir.”

Tüp bebek yaptıracak hastalarda ise obezite yumurtalık cevabını azaltır, yüksek doz ilaca gereksinim olur, tedavi süresini uzatır, gelişen yumurta sayısı azdır ve tedavinin yarıda kalma ihtimalini arttırır. Obez insanların bebeklerinde genetik anormallik ihtimali arttığı için, düşük olasılığı artar. Tüm bunların yanında gebelik komplikasyonlarını arttırır, kısaca sağlıklı canlı doğum oranını azaltır.

Gebelik planlayan bir bayanın meyve, sebze, karbonhidrat ve etin dengede olduğu bir diyet uygulamasını öneren Dr. Hakan Özörnek, bunun yanı sıra günlükkalori alımının normal vücut kilosunu koruyacak şekilde ayarlanması gerektiğini ifade etti.

Şok diyet veya mucize ürün var mı?

Yeşil çay, kırmızı biber, yaban mersini, brüksel lahanası, çilek, kiraz, mısır püskülü, defne veya avakoda yaprağının kilo vermeye yardımcı olduğunu biliyorduk.

Sugar fix: Lily Elford with her diet of crisps, cakes and sweets, and the odd apple
Peki kaktüs ve yosunu?
 
Kaktüsün yağı bloke etmesi, yosunun metabolizma hızını artırarak özellikle de göbek, basen ve kalçadaki yağlardan kurtulmaya yardımcı olması kilo vermek isteyenler için müthiş bir haber… Ancak Uzman Diyetisyen Turgay Köse bu konuda uyarıyor: ‘Şok diyet ya da mucize ürün yoktur. Sağlıklı kilo vermek için bilinçli diyet yapmak gerekir”
 
 
Yaz aylarının yaklaşmasıyla birlikte fazla kilolarından kurtulmak isteyenler için çözüm arayışları başladı… Yeşil çay, yaban mersini, brüksel lahanası, çilek, kiraz, mısır püskülü, defne veya avakoda yaprağı gibi besinlerin metabolizmayı hızlandırdığı, yağ yakımını artırdığı ve ödem attırdığı konusunda uzmanlar hemfikir. Kaktüs ve yosun ikilisinin de özellikle göbek, basen ve kalçadaki yağlardan kurtulmaya yardımcı olduğunun açıklanması kilo vermek isteyenler için umut olmalı mı? Uzman Diyetisyen Turgay Köse şişmanlık, sağlıklı kilo verme, kilo verirken alınabilecek destek besinler hakkındaki soruları cevaplandırdı.
 
*Şişmanlık nedir, nedenleri ve komplikasyonları nelerdir?
 
Dünya Sağlık Örgütü'nün sağlık raporunda şişmanlık; vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu olarak tanımlanmaktadır. Şişmanlık aşırı besin alımı, hareketsiz yaşam, genetik, hormonal nedenler, psikolojik sorunlar, sigarayı bırakma, alkol kullanımı, metabolizma hızının yavaşlaması gibi faktörlere bağlı olarak gelişebilir. Tek başına olduğu gibi şişmanlık komplikasyonları ile de yaşam süresini kısaltan ve yaşam kalitesini düşüren ciddi bir hastalıktır. Komplikasyonları arasında ilk akla gelenler: kalp-damar hastalıkları,hipertansiyon,şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi hastalıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık... şeklinde sıralanabilir.
 Capsiplex is the first diet pill to contain ingredients previously only available on the NHS
*Şişmanlık nasıl tedavi edilmelidir?
 
Multifaktöriyel bir hastalık olan şişmanlığın tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Dahiliye uzmanı veya endokrinolog, diyetisyen,  fizyoterapist ve psikolog ile ekip halinde tedavi edilmesi durumunda daha sağlıklı sonuçlar alınabilir. Doktor tarafından yapılacak klinik muayenenin ardından kan tahlil sonuçları yorumlanarak, kişi diyetisyen eşliğinde diyet programına alınmalıdır. Egzersiz ve yaşam tarzı değişikliği hayata geçirilmelidir. Ayrıca tedaviye destek amaçlı olarak gıda takviyeleri, ilaç tedavisi ve/veya cerrahi tedavi uygulanabilir. Ardından kişi kilo koruma programına alınmalıdır. 
 
*Mucize diyet var mıdır, 1 haftada 5 kilo nasıl verilir?
 
Çok basit, 1 haftada 5 kilo verilemez! Her gün karşımıza az zamanda çok kilo kaybettiren popüler birçok diyet çıkıyor:  İsveç Diyeti, hollywood Diyeti, Ayırma Diyeti, Dukan Diyeti, Renk Diyeti, kan gruplarına göre diyet vb. Bu tip diyetlerin çoğu başlangıçta hızlı kilo kaybı sağlasa da kısa bir süre sonra bu kilolar fazlasıyla geri alınmaktadır. Ayrıca kişinin sağlığına, metabolizmasına zarar verip ömrünün kısalmasına neden olurken “ben bu işi başaramıyorum” düşüncesiyle kişiyi umutsuzluğa sürükler.
 
*İdeal kilo kaybı nasıl olur?
 
Gerçek ağırlık kaybı vücuttaki yağ kütlesinin azalması ile mümkündür. Çok düşük oranlarda karbonhidrat içeren diyetlerde su, açlık halinde kas kaybı olmaktadır. Ancak dengeli diyetlerin spor ile desteklenmesi durumunda yağ kaybı söz konusu olabilmektedir. Aksi takdirde kas ve su kitlesindeki kayıplar hem sağlık açısından risklidir hem de kalıcı ağırlık kaybına neden olamaz. Diyet mutlaka kişiye özel olarak hazırlanmalıdır. Zayıflama programlarının kişinin (yaş, cinsiyet, boy uzunluğu, vücut ağırlığı, fiziksel aktivite düzeyi, besleme alışkanlıkları vb.) özelliklerine göre enerji ve besin öğeleri içermesi; yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırılabilmesi ve yavaş (haftada 0,5 - 1 kg) ağırlık kaybı ile bireyin yeni beslenme programını yaşam tarzı haline getirmesini sağlayabilmesi gerekir. Yaşam tarzı haline getirilemeyen hiçbir yönteme başlamamak gerekir. Unutulmamalıdır ki; ayda 6 kg üzerinde ağırlık kaybı metabolik olarak başka sağlık problemlerine zemin hazırlamaktadır. Kimse 10 senede aldığı kiloları 10 günde vermeye kalkmamalıdır. Sabırlı olmak tüm diyetlerde en önemli koşullardan birisidir. 
 
*Diyet yaparken nelere dikkat edilmelidir?
 
Zayıflamaya uyumlu diyet tedavisinde:
1•Günlük 7 - 8 saat uyku, uyandıktan sonra 1 saat içinde (spor yapılmıyorsa) kahvaltı yapmak
2• Akşam yemeğini yatmadan 3,5 saat önce yemek
3• Öğün sayısının artırılması, mideyi dolu tutarak sonraki öğünde fazla ve hızlı yemeyi engellemek 
4• Yemek süresi uzatılmalıdır. Tokluk hissi yaklaşık 20. dakikada oluşur. Dolayısıyla her lokmadan sonra çatal ve kaşığı tabağa bırakmak, besinlerden tat alabilmek adına iyice çiğnemek 
5• Rafine şekerden olabildiğince uzak durmak  (Şekerin fazlasının vücutta yağa dönüştüğü unutmamalıdır.) 
6• Enerjisi yüksek, besin değeri düşük kaymak, krema, mayonez, cips, sos gibi yağlı besinlerden uzak durmak 
7• Yiyecekleri kızartmak yerine haşlama, ızgara yapma, buğulama, buharda veya fırında pişirmek
8• Düzenli egzersiz diyetin etkisini artırır (Fiziksel aktivitenin artırılması metabolizma hızını artırıcı etkiler göstermektedir.)
9• Kurubaklagiller (kuru fasulye, nohut, mercimek, kuru barbunya), tam taneli tahıllar (esmer ekmek, bulgur pilavı, yulaf, kepekli pirinç / makarna / erişte / un), sebze ve meyveler içerdikleri lifler sayesinde midede hacim sağlayarak uzun süre tok tutar ve diyete uyumu artırır. Ayrıca kan şekeri, kolesterol ve tansiyonu istenilen seviyelerde tutmaya yardımcı olur. Dışkılama sayısını ve miktarını artırarak kabızlığı önlemeye yardımcı olur, kalın bağırsak kanserinden koruyucu etkiler içerir. Aynı zamanda antioksidan kapasiteleri yüksektir. 
Posalı besinlerin bahsedilen etkilerini gerçekleştirebilmesi için gün içerisinde bayanların 2,7 lt, erkeklerin 3,7 lt su ve alkol hariç diğer sıvılardan tüketmesi gerekir. 
Bu ilkelere ilave olarak kısa mesafelerde taşıt kullanılmaması, alışverişe tok karına çıkılması, tabağa fazla yemek alınmaması gibi davranış değişiklikleri hayata geçirilmelidir.
 
*Zayıflamada gıda takviyeleri için neler söylenebilir?
Kilo vermeye çalışırken metabolizmayı hızlandırıp, yağ yakımını artıran ve ödem atmaya yardımcı olan besinlerin alınması önerilebilir. Yeşil çay, kırmızı biber, brokoli, yaban mersini, brüksel lahanası, maydanoz, çilek, kahve, salatalık, kiraz, mısır püskülü, defne yaprağı, avakoda yaprağı, gibi…
Esas tedavinin diyet, egzersiz ve yaşam tarzı değişikliği olduğu unutulmamalı; destek ürünlerin -klinik çalışmalarla etkisi kanıtlanmış- doktor ve/veya diyetisyen kontrolünde kullanılabileceği bilinmelidir. Unutulmamalıdır ki, hiçbir beslenme desteği zayıflatmaz; sadece diyet ve egzersiz ile alınan sonuçları artırıcı etkiler gösterir. 
 
*Kaktüs ve yosunun kilo vermedeki rolü nedir?
2011 yılında Çin’de yapılan araştırma sonuçlarına göre kaktüs yağ hücreleriyle etkileşime girerek yağı bloke etmekte ve kilo yönetimine yardımcı olmaktadır. İçerdiği lifler sayesinde besinlerle alınan yağa bağlanıp, yağ – lif kompleksi oluşumunu sağlıyor ve yağın vücuttan atılmasına yardımcı oluyor. Amerika,Kanada, Japonya ve Avrupa’da pazarı bulunan, bitkisel ve %100 doğal, GDO içermeyen, alerjiye yol açmayan, AB organik sertifikalı, yağ tutucu özelliği olan ve besin destek ürünlerinde kullanılan bu içeriğin klinik çalışmalarla etkinliği kanıtlanmıştır. 
 
Antioksidan özelliği olan yenebilir kahverengi yosunun ise metabolizma hızını artırarak vücutta birikmiş olan yağların yakılıp enerjiye dönüşmesine ve özellikle göbek, basen ve kalçadaki bölgesel fazlalıklardan kurtulmaya yardımcı olduğu araştırmalarla ortaya konmuştur.

Monday, May 21, 2012

"Ultrasonla bebeklerini görenlerin düşük ihtimali azalıyor"

Haftada bir ultrasonografiyle bebeklerinin gösterilmesinin, anne ve bebek arasındaki sevgi bağını güçlendirerek, düşükleri azalttığını belirtti.

A right to choose? A pregnant woman watches her first baby ultrasound scan
Medical Park Göztepe Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Prof. Dr. Sedat Kadanalı, tekrarlayan düşük hikayesi olan hamilelere, haftada bir ultrasonografiyle bebeklerinin gösterilmesinin, anne ve bebek arasındaki sevgi bağını güçlendirerek, düşükleri azalttığını belirtti.
Prof. Dr. Kadanalı, yaptığı yazılı açıklamada, heyecanla bebeğini kucağına almayı hayal eden anne adaylarının kabusu olan düşüklerin, farklı nedenlerden kaynaklanabileceğini vurgulayarak, 2-3 defa peş peşe yaşanacak düşüklerin, anne adaylarını umutsuzluğa ittiğine, tüm gebeliklerinin düşükle sonuçlanacağı kaygısını artırdığına işaret etti.
Genetik sebeplerin en sık görülen düşük nedeni olduğunu ifade eden Kadanalı, ilk üç ayda düşükle sonuçlanan gebeliklerde, yüzde 50-80 oranında bebekte genetik anormallikler saptandığını, son yıllarda daha detaylı incelemeye imkan veren CGH (comparative genetik hibridizasyon) yöntemiyle yapılan araştırmalarda ise erken düşüklerde genetik anomali oranının yüzde 90’lara kadar çıktığına dikkati çekti.
-"BAZI DÜŞÜKLERE ÜZÜLMEK YERİNE SEVİNMEK GEREK"-
Bazı düşüklere üzülmek yerine sevinmek gerektiğini ifade eden Kadanalı, "Her hamile kalan kadın, doğal olarak sağlıklı bir bebek hayal eder ve sakat bebek doğurmak istemez. Anne vücudu da aynı istekle çalışır ve sağlıksız gebeliği ya rahme kabul etmez ya da erken dönemde düşükle sonuçlanır. Bunu doğal bir seçim mekanizması olarak kabul edebiliriz" değerlendirmesinde bulundu.
Genel olarak bakıldığında tüm gebeliklerin yaklaşık yüzde 15’inin düşükle sonlandığını belirten Kanadalı, "Birkaç gün geçmesiyle ortaya çıkan, farkına varılmayan erken düşükler de hesaba katılırsa düşük oranı tüm gebeliklerde yüzde 20-25’lere kadar çıkmaktadır. Ardı ardına iki veya üç kez düşük yapan kadınlarda ise tekrarlayan gebelik kayıplarının görülme ihtimali tüm toplumda yüzde 1-2 civarındadır. Bir kadının, ’ben hep böyle düşük mü yapacağım’ kaygısını büyütmemesi gerekir" ifadelerini kullandı.
-HASSAS SEVGİ GÖSTERİMİ UYGULANAN HAMİLELERİN YÜZDE 86’SI DÜŞÜK YAPMADI-
Kanadalı, tekrarlayan düşük yapan kadınlara sonraki gebeliklerinde verilen psikolojik desteğin, gebelik kayıplarını azalttığını vurguladı. Tekrarlayan düşük hikayesi olan hamilelere, "hassas sevgi gösterimi" (tender lovering care) adı verilen bir yöntemle haftada bir ultrasonografiyle bebeklerinin gösterildiğini anlatan Kanadalı, şunları kaydetti: "Anne ve bebek arası sevgi bağını kuvvetlendiren bu yöntem, tekrarlayan düşükleri azaltıyor. Bunu bilimsel çalışmalar da göstermiştir. Tekrarlayan düşük yapmış kadınlar iki gruba ayrılarak, birinci gruba erken gebelik döneminde ultrasonografiyle bebekleri gösterilerek psikolojik destek verilmiş, diğer gruba ise normal gebelik takibi yapılmış. Bu bilimsel çalışmada ’hassas sevgi gösterimi’ yöntemi uygulanan kadınların yüzde 86’sı düşük yapmadan sorunsuz doğum yapmışken, normal takip olanların ancak yüzde 33’ü düşük yapmamıştır. Başka bir araştırmada ise tekrarlayan düşük yapmış kadınlara ilk aylarda psikolojik ve tıbbi destek verilen grupta sağlıklı gebelik oranı yüzde 51, destek verilmeyen grupta yüzde 26 olmuş."
Bazı hamilelerin, gebeliğin kadın bedeninde oluşturduğu normal değişimleri düşük belirtisi olarak yorumlayıp endişelendiklerine dikkati çeken Prof. Dr Kadanalı, gebelik esnasında kanamanın olması ve bu kanamaya gelip geçen sancıların eşlik etmesinin düşük veya düşük tehdidini düşündürecek belirtilerin başında geldiğini vurguladı.
Bir gebeliğin düşükle sonuçlanacağını önceden gösteren bir yöntem olmadığını ifade eden Prof. Dr. Kadanalı, ancak düşük riskinin, normal ultrason bulgularında bebeğin  kalp atışları görüldüğünde yüzde 65, gebeliğin ilk 3 ayı dolduğunda da yüzde 90 oranında azaldığını kaydetti.

Thursday, May 17, 2012

Çok uyuyanlara müjde.

Amerikalı bilim adamlarına göre günde 9 saat ve daha fazla uyuyan kişilerde obezliğe yatkınlık daha az görülüyor.

Sleep troubles
Washington Üniversitesi’nden uzmanlar 1088 ikiz kardeşin yaşam ve sağlık koşullarını inceledi. Araştırmada genetik faktörlerin vücut endeksi üzerinde direkt etkisi olduğu görüldü.

Son zamanlarda yapılan diğer araştırmalar obezliğin genlere bağlı olduğunu göstermişti. Uzmanlardan Dr. Nathaniel Watson, uyku yetersizliğinin obezlikle ilişkili genlerde rahatlık yarattığını belirtti. “Uyku” isimli dergide yayınlanan araştırma bir ön inceleme niteliği taşıyor.